Mikroplastikleri Neden Önemsemeliyiz?
- kubrahanic
- 26 Eyl 2020
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 13 Kas 2020
Adında ‘mikro’ geçince ufak bir şeymiş algısı yaratsa da aslında mikroplastikler geleceğimizi tehdit eden en büyük faktörlerden biri.

Plastik ilk ortaya çıktığı 1950’lerde hayatı değiştirecek harika bir şeymiş gibi algılanmış olsa da aslında gerçeğin öyle olmadığını anlamak için sadece onlarca yıl yeterli oldu. Şimdilerde, dünyamızı gözle görülen ya da görülemeyen mikroplastikler sarmış durumda.
Doğada ne kadar sürede kaybolduğuna dair bazı rivayetler var. Plastiğin içeriğindeki maddeye, kalınlığına ve ne şartlarda bulunduğuna göre kimisi 100, kimisi 400, kimileri de binlerce yıl içerisinde doğada yok olduğunu iddia ediyor. Hangisi ne kadar gerçek bilemiyoruz çünkü plastik bulunalı henüz bu kadar süre geçmedi.
Bir noktada hayatımızı oldukça kolaylaştıran plastik yok ‘olamadığı’ için masum bir şey olmaktan çıkıyor. Yok olamadığı için çevreyi kirletiyor, doğanın düzenini bozuyor. Öyle ki Pasifik Okyanusu’nda akıntıların yönü sayesinde bir araya gelmiş, neredeyse Türkiye’nin iki katı büyüklüğünde ‘plastik adaları’ adıyla anılan kocaman bir nüfus var. Ve bu plastik tehdidinin ne kadar büyük olduğunu gözler önüne seren bir gerçek.
Plastikte durum öyle bir hale gelmiş durumda ki mükemmel plajlarıyla akıllarda olan Hawaii’de bile durum değişiyor. Plastik adalarına çok yakın olan Hawaii’deki Big Island’da bulunan Kamilo Beach artık dünyanın en kirli plajı durumunda. Nedeni ise okyanustan gelen plastikler.
Deniz canlıları plastikleri yiyecek sandığı için hayatını kaybediyor. Yaşam kaynağımız olan okyanusların dengesi bozuluyor. Pek bilinmese de dünya üzerindeki oksijenin çoğunu sağlayan mercanlar plastikler yüzünden yok oluyor. Neredeyse 40 yıl daha dünyaya yetecek olan temiz su kaynakları plastik üretilirken hatırı sayılır miktarda harcanıyor.
Okyanuslarda balık nüfusundan çok plastik olacak
Bu başlık kulağa çok korkutucu gelse de bilimsel bir gerçek. Birleşmiş Milletler’in yaptığı çalışmaya göre eğer bu hızla okyanuslar kirlenmeye devam ederse, 2050 yılına geldiğimizde okyanuslarda ağırlık olarak balıktan çok plastik olacak.
Her gün mikroplastik yiyoruz
Bilim insanlarına göre mikroplastiklerin boyutu 5 mm ile 100 nanometre arasında değişebiliyor (100 nano metre 0,00000001 cm’e denk geliyor). Eğer normal standartlarda yemek yiyorsanız, yani açlık sınırı altında değilseniz her hafta bir kredi kartı büyüklüğünde mikroplastik dolaylı bir şekilde tabaklarınıza geliyor demektir.
Peki mikroplastik nelerde var? Aslında her şeyde. Çünkü toprakta yetişen besinlerde bile ekin çiçek halindeyken mikroplastiği alabiliyor. Ya da tahıllar işlenirken içerisine karışabiliyor. Greenpeace’in verilerine göre brokoli ve havuç en çok mikroplastik bulunan sebzeler. Meryvelerde ise elma ve armut ilk sırada.
Ama tahmin edilebileceği gibi en çok mikroplastik deniz ürünlerinde var. Bunun içerisine deniz tuzu da, balıklar da, deniz kabukluları da giriyor.
Mikroplastik içeren besinlerden en ilginç olanı da bal. Neredeyse hiçbir işlem görmeyen, arıların hazırladığı saf ballar laboratuvarlarda incelendiğinde bile mikroplastik bulunabiliyor.

Mikroplastikleri nasıl engelleyebiliriz?
Bu sorunun ilk adımı plastikleri özellikle de tek kullanımlık olanları hayatımızdan çıkarmak. Yani dışarı çıkarken çantanıza kendi suyunuzu almayı, kahveniz için termos taşımayı, olabildiğince paketli yiyecek kullanmamayı alışkanlık haline getirmek gerekiyor. Bir süredir Türkiye’de de ücretli olan market poşetleriyle kullanım oldukça azaldı.Ama bu tek başına yeterli değil.
Dünya bu konuda o kadar bilinçleniyor ki hiçbir paketli yiyeceğin olmadığı dükkanlar açılıyor. Örneğin kendi kavanoz ya da kaplarınızla gidip istediğiniz kadar mercimeği, pirinci doldurup tartıp ödemesini yapıyorsunuz. Tek kullanımlık poşetler değil isterseniz ömürlük olan bez çantalar alabiliyorsunuz.
Özellikle diş macunu ve yüz temizleme jellerinde kullanılan -peeling ya da parlatıcı etki gibi- mikro parçacıklar da mikroplastikler sınıfına giriyor. Erime özellikleri olmadığı için bu parçacıklar olduğu gibi denizlere karışıyor.

Mikroplastiklere The Politician Örneği
Netflix’te yayınlanan ve başrollerinde Ben Platt,Gwyneth Paltrow,Jessica Lange’in yer aldığı The Politician ikinci sezonunda iklim krizine ve plastik sorununa oldukça yer veriyor.
-Spoiler-
Payton’ın New York Eyalet Senatosu için çalıştığı kampanyayı kazanmak için iklim krizini kullanıyor. Bunun için ilk sezonda oldukça çaresiz olan ama ikinci sezonda oldukça farklı olarak karşımıza çıkan Infinity’nin sıfır atık zihniyetinden faydalanıyor. Rakibinden duyduğu ‘New York’ta geri dönüşüm tesisleri sadece bir yalan’ cümlesi; yaşlı nüfusun geleceği önemsememesi de ince vurgulardan.
Payton, sıfır atığı o kadar önemsemek zorunda kalıyor ki evindeki suyun tazyikini kısıyor, soğuk suyla duş alıyor, duş aldığı suyla kahvesini yapıyor, ekibi sakız çiğneyemiyor.
Plastiklerin sorun olmadığı günlerde görüşmek dileğiyle...
Bình luận